10-16 Mayıs ENGELLİLER HAFTASI
Değerli Ayaküstü Haber okuyucuları, Bu haftaki yazımı, 10-16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Engelliler Haftası vesilesiyle kaleme alıyor; hem Türkiye’de hem Avrupa’da engelli hakları açısından geldiğimiz noktayı ve karşılaştığımız zorlukları birlikte değerlendirmek istiyorum.
Engelliler Haftası, yalnızca bir takvim etkinliği değil, aynı zamanda tüm bireyleri ve kurumları, engelli vatandaşlara karşı sorumluluklarını yeniden hatırlamaya çağıran önemli bir toplumsal farkındalık dönemidir. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, tüm devletlere kapsayıcılık, eşitlik ve erişilebilirlik temelinde yükümlülükler yüklemektedir. Bu bağlamda Türkiye ve Avrupa arasında bazı kıyaslamaları yapmanın zamanı gelmiştir.
Son 15 yıla baktığımızda, Türkiye’de engelli hakları konusunda tarihî bir gelişim sürecine tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Sosyal yardımlar genişlemiş, bakım hizmetleri sistemli bir yapıya kavuşmuş, kamusal alandaki bazı düzenlemelerle engellilerin hayatına kolaylık sağlanmıştır. Devletin, engelli bireyleri evlerinden alarak eğitim kurumlarına ulaştırdığı bir sistem kurulmuş ve temel eğitim hakkına erişim büyük ölçüde sağlanmıştır.
Ancak bu kazanımlara rağmen eğitim alanındaki ilerleme derinlemesine incelendiğinde, farklı bir sorun karşımıza çıkmaktadır: Toplumun eğitilmemiş olması. Engelli bireylerin temel eğitime ulaşması artık bir sorun teşkil etmese de, toplumun engelliye yaklaşımı hâlâ büyük oranda duygusaldır. Bu da engelli bireylerin kendi özgür iradeleriyle toplum içinde eşit ve bağımsız bireyler olarak hareket etmelerini engellemektedir.
Öte yandan, mesleki eğitim ve kamuya tam katılım konusunda ciddi yetersizlikler devam etmektedir. Engelli bireyler istihdamda, üretimde ve kamu hizmetlerine erişimde adil fırsatlar elde edememektedir. Bu durumun bir diğer nedeni de, sivil toplum kuruluşlarının zayıf örgütlenmesi ve vatandaşların engelliliğe dair bilinç eksikliğidir. Kırsal bölgelerde bu bilinçsizlik yer yer destekleyici bir anlayışa dönüşebilirken, büyük şehirlerde ise tam tersine, engelli bireyler için yaşam bir azaba dönüşmektedir.
Engelli bireylere ayrılan otoparkların işgal edilmesi, kaldırımların ortasına dikilen direkler, rampaların yanlış veya eksik yapılması, yaya yollarına bırakılan araçlar gibi günlük ihlaller; toplumun engelli haklarına ne denli duyarsız kaldığının açık göstergeleridir. Engelliliğe dair hakların yalnızca yasa kitaplarında kalmaması, günlük yaşam pratiklerine yansıtılması gerekmektedir.
Avrupa’da ise engelli hakları ve kapsayıcı politikalar geçmiş yıllarda zirveye ulaşmıştır. Engelli bireylerin sosyal yaşama tam katılımı sağlanmış, erişilebilirlikten eğitime, istihdamdan sağlığa kadar birçok alanda yüksek standartlar uygulanmıştır. Ancak son yıllarda özellikle ekonomik baskılar nedeniyle bazı Avrupa ülkelerinde – hatta eyalet bazında – bu kazanımların geriye gitmeye başladığı gözlemlenmektedir. Sosyal hizmetlerde kısıtlamalar, personel azaltmaları ve desteklerin sorgulanmaya başlaması, bu geriye gidişin acı birer habercisidir.
Bizler, Avrupa Türk Engelliler Birliği olarak, Avrupa’daki bu kazanımların korunması ve Türkiye’deki gelişimin daha da ileri taşınması adına üzerimize düşen her türlü sorumluluğu almaya devam edeceğiz. Deneyimlerimizi her iki tarafa da aktarmak, engellilik alanında toplumsal duyarlılığı artırmak ve daha adil bir gelecek inşa etmek en temel hedefimizdir.
Unutmayalım ki bir toplumun gelişmişlik düzeyi, en çok da dezavantajlı bireylerine sunduğu yaşam kalitesiyle ölçülür. Engelli bireyler için daha erişilebilir, adil ve onurlu bir yaşam sağlamak; yalnızca devletin değil, hepimizin sorumluluğudur.
Avrupa’dan saygı ve sevgilerimle,
Cemil Çelik
Avrupa Türk Engelliler Birliği Genel Başkanı