Türkiye’nin en çok bilinen yerli restoran zincirlerinden biri olan Köfteci Yusuf, yeni aldığı bir kararla dikkatleri üzerine çekti. Şirket, şubelerinde iç mekanlara evcil hayvanların girişini yasakladığını duyurdu. Kararın ardından kamuoyunda başlayan tartışmalar, yalnızca hayvan sahiplerini değil, müşteri hakları ve kurumsal sorumluluk ekseninde geniş bir kitleyi ilgilendirir hale geldi.
Kararın gerekçesi olarak, restoran girişlerine asılan afişlerde 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu gösterildi. Afişlerde ayrıca "Evcil hayvanların içeri alınmadığını bildirmek yükümlülüğündeyiz" ifadesi yer aldı. Yani işletme, bu yasağı hijyen ve yasal sorumluluk çerçevesinde uyguladığını vurguladı. Ancak karar, sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.
Bir yanda bu kararı hijyen açısından mantıklı bulanlar yer alırken, diğer tarafta “hayvan dostu” anlayıştan uzaklaştığını savunan çok sayıda kişi bulunuyor. Özellikle evcil hayvan sahipleri, Köfteci Yusuf’un bu yasakla birlikte çağın ruhunu ve yeni nesil müşteri taleplerini görmezden geldiğini savunuyor.
Bu durumun öncesinde markanın domuz eti içeren ithal ürünlerin menüde yer almasıyla ilgili bir kriz yaşadığı hatırlanıyor. Bu olayın ardından kurumun iletişim sürecini yeterince yönetemediği yönünde eleştiriler gelmişti. Şimdi ise benzer bir sınavla karşı karşıya.
Konuya yalnızca “yasak” penceresinden bakmak, aslında çözüm arayışlarını da gölgede bırakıyor. Dünyadaki uygulamalara bakıldığında restoranların bu tür durumlara çok daha esnek ve çözüm odaklı yaklaştığı görülüyor. Örneğin:
-
Hollanda, Belçika, Estonya, Almanya, Finlandiya gibi ülkelerde restoranların iç mekanlarında dahi evcil hayvanlara izin veriliyor. Almanya’nın başkenti Berlin gibi şehirlerde köpeğiyle restorana gelen müşterilere sıkça rastlamak mümkün.
-
İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkelerde evcil hayvanların restoran bahçelerinde bulunmasına yaygın olarak izin veriliyor. İç mekanlarda ise bu karar işletmenin tercihine bırakılıyor. Genelde “No dog” uyarısıyla bilgilendirme yapılıyor.
-
Bazı Avrupa ülkelerinde köpeklerin tasmalı ve ağızlıklı olması halinde restoranlarda iç mekana girmelerine izin veriliyor. Elbette mutfağa giriş kesinlikle yasak.
Türkiye’deki işletmelerin ise genel refleksi “yönetemediği şeyi yasaklamak” yönünde oluyor. Oysa çözüm yolları çeşitlendirilebilir. Örneğin:
-
Teras ya da bahçe gibi açık alanlarda evcil hayvan kabulü sağlanabilir.
-
“Evcil hayvan dostu alan” belirlenerek mekân içinde kontrollü bir sistem kurulabilir.
-
Pet-friendly (hayvan dostu) sertifikalarıyla işletmeler hem farkındalık oluşturabilir hem de marka değerlerini artırabilir.
-
Özel bölme, hijyen örtüsü, tasma ve ağızlık gibi kontrol önlemleriyle düzenli ve sorunsuz bir sistem geliştirilebilir.
Dünyada yapılan tüketici araştırmaları da bu yaklaşımın faydasını ortaya koyuyor. Örneğin Birleşik Krallık’ta yapılan anketler, evcil hayvan dostu restoranlara olan yönelimin işletmelere %20 ila %50 arasında iş hacmi artışı sağladığını gösteriyor. Bu durum yalnızca müşteri memnuniyeti değil, aynı zamanda işletmenin karlılığı açısından da dikkate alınması gereken bir gerçek.
Bursa’da halihazırda hayvan dostu olduğu bilinen bazı işletmeler de bulunuyor. Bunlar arasında Nuar Bademli, Teo's Cunda, Siesta Meşeli Park, Siesta Balkantürk, Minteks Cafe ve Minteks Restoran öne çıkan örnekler olarak gösteriliyor. Bu işletmeler yalnızca evcil hayvanlara değil, tüm dezavantajlı gruplara karşı kapsayıcı bir yaklaşım benimseyerek fark yaratıyor.
Restoranların, engelli bireyler, yaşlılar, çocuklar ya da hamile kadınlara nasıl özel alanlar ve hizmetler sunuyorsa, köpek veya kedi gibi evcil hayvanlarla gelen müşterilere de aynı yaklaşımı göstermesi beklenebilir. Elbette hijyen kurallarına ve çevreye rahatsızlık vermemeye dikkat edilmesi şart.
Uçak, otobüs ve otel gibi pek çok kamuya açık alanda evcil hayvanların kontrollü bir şekilde kabul edildiği bir çağda, restoranların “yasak” temelli bir anlayışı sürdürmesi, çağdaş müşteri taleplerinden uzaklaştığı eleştirisini de beraberinde getiriyor.
Bu nedenle Köfteci Yusuf ve benzeri büyük markaların, yalnızca yasal çerçevede değil, iletişim dili, müşteri memnuniyeti, çevresel sorumluluk ve marka değeri gibi unsurları da dikkate alarak yeni bir sistem oluşturması bekleniyor.