Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde Ankara’daki gazetecilerle yapılan buluşmaya birçok kurumda ve bağımsız çalışan gazeteci katıldı. Buluşmada konuşan TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Türkiye’de emekçilerin siyasal islam ile ırkçılık arasında bir seçeneğe sıkıştırılmak istendiğine dikkat çekerken TKP’nin emekçilerin bu iki seçenek arasında sıkışmasına izin vermeyeceğini belirtti.
‘Türkiye tarihinin en gerici ve en sağcı meclis bileşimiyle karşı karşıyayız.’
Genel seçimlerden sonra Türkiye’nin gelmiş geçmiş en sağcı ve en gerici meclis bileşimine sahip olduğuna vurgu yapan Okuyan, muhalefetin, iktidarı yenmek adına devlet içindeki çatlaklara odaklandığını, tarikatlar arasındaki çatışmalara odaklandığını ancak bunun emekçiler için hiçbir kazanım yaratmayacağını belirtti.
Okuyan: “Türkiye solu solculuğu unuttu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye solu üzerinde kurduğu baskı ya da onun üzerine düşürdüğü gölge nedeniyle Türkiye’de zaten sınırlı olan etki ortadan kalktı.
Bu bir operasyon. Daha sonraki hedef ise Türkiye toplumuna baktığımızda olabilecek en korkunç iki kutbu eksen olarak karşımıza çıkarmak. Bunlardan bir tanesi siyasal İslamcı siyaset diğeri ise ırkçı, milliyetçi kutuptur. İslamdan kastettiğimiz şey insanların inancı ve ibadeti olmadığını defalarca dile getirdik dolayısıyla hiç buna gerek yok. Ama bu iki kutuptan hiç birinin Türkiye’deki emekçilere bir fayda sağlamayacağı bir gerçek” dedi.
‘Yeni bir cephe yaratılmazsa insanlar bu iki cepheden birini tercih etmek zorunda hissedecek’
Türkiye’de sol siyasetin kendi oyununu kurması gerektiğine dikkat çeken Kemal Okuyan, Türkiye’de laik yurttaşların seçeneksiz kaldığı bir durumda ırkçı, milliyetçi siyasete maruz kalırken, bağımsız ya da antiemperyalist siyaset arayışı olanların ise siyasal islamcıların etkisi altına girebileceğinden söz etti.
Okuyan : “AKP ve devletin içerisindeki gerilimlerin önemli bir bölümü Yeni Osmanlı projesine milliyetçilikle bağlanan Siyasal İslamcı, tarikatçı ekiplerden belirleniyor. Türkiye’de sol birikim de bir oyun kuramadığı için yurttaşlar bu ikisi arasında sıkışıyor ve bir yere yaslanmaya ihtiyaç duyuyor. Türkiye’de laik duyarlılığı olan kesimlerin milliyetçilerle yan yana gelebildiğini görüyoruz. Arap düşmanlığının son derece tehlikeli olduğunu, en az Kürt düşmanlığı kadar tehlikeli olduğunu söylememiz gerekiyor.
Türkiye’de laik kesimlerin milliyetçi siyasetten etkilenmeye başlaması ve ırkçı bir takım yöntemlerin peşinden gitmesi, onları tercih etmeye başlaması bir diğer kısmın da daha liberal olup İslamcı kesimin daha sivil toplumcu daha özgürlükçü olduğunu düşünerek tekrardan Siyasal İslamla flört etmeye başlaması başımıza gelebilecek en büyük felaketlerden bir tanesi.
Türkiye’de Siyasal İslam bu haliyle Türkiye Cumhuriyeti’nden rövanş almaya çalışıyor, Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmeye çalışıyorlar. Bir kesim cumhuriyeti yıkma derdinde.
Bir tür “Osmanlı” projesi var bu projeyi Türkiye toplumunda sanıldığının ötesinde ilgi çekmiyor. Üstelik de eğer bu projenin karşı kutbunda aşırı bir milliyetçilik olursa yani Türkiye’de Siyasal İslamcılar ile ırkçı milliyetçiler karşı karşıya gelirse buradan kazançlı çıkan Siyasal islamcılar olur. Böylesi bir karşı karşıya geliş Türkiye Cumhuriyeti’ni dağıtır” ifadelerini kullandı.
‘Selahattin Demirtaş, Türkiyeli bir çözümün mümkün olmadığını söylemiş oldu’
Geçtiğimiz gün cezaevindeki eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı savunmaya dikkat çeken Kemal Okuyan, Demirtaş’ın kendisini Türkiye’de ileriye taşıyan Türkiyeli çözüm siyaseti dışında farklı bir argümanla savunma yaptığını ifade etti.
Okuyan, “Demirtaş’ın, 2-3 gün önceki savunması dikkat etmişsinizdir, şimdiye kadarki söyleminin tamamen dışına çıktı. Çünkü Selahattin Demirtaş Kürt siyasetinde Türkiyeli bir çözüm, Türkiye’nin topyekün demokratikleşmesi, özgürleşmesi gibi bir tavrı temsil ediyordu. Demirtaş’ın son yaptığı savunmasındaki aslında Türkiyeli çözümün artık imkansız olduğunu söylemiş oldu. Demirtaş adına özellikle de cezaevindeki birisi adına konuşmak istemem. Ancak Türkiye Cumhuriyeti çok tartışılıyor. Geçtiğimiz yıl dünyada ve Türkiye’de Lozan karşıtı bir çok argüman üretildi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağdan, soldan yok sayan ya da karşısına alan argümanlar üretiliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru olmadığını söyleyenlerin sayısında artış var. Bunu Hüda-Par da söylüyor siyasal islamcı kesimlerin içerisinde bir bölüm de söylüyor, geniş anlamıyla sol da söylüyor. Eğer birilerinin Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığımız ülkeye dair bir kaygısı varsa o zaman TKP’nin sözüne daha fazla kulak vermeleri gerekiyor. Yani bu demin sözünü ettiğim iki kutuplu siyasi tarzda bir tarafta işine geldiği için yeri geldiğinde Kürt düşmanı, yeri geldiğinde Arap düşmanı, her zaman göçmen düşmanı olan bir siyasetin bu ülke emekçilerine kazandıracağı bir şey yok.
Biliyoruz ki mültecilere dönük öfke aslında yoksullara dönük bir düşmanlık üzerinden hareket edip Türkiye’deki orta sınıfları ve de işsizlik ve yoksullukta uğraşan emekçileri esas gündemden uzaklaştırmaya çalışıyor.” dedi.
‘NATO’ya, sermayeye karşı çıkmadan laikliği savunamazsınız’
Türkiye’de yoksul emekçileri ve orta sınıf kaygılar güdenleri yanına çekmeye çalışan ırkçı bir milliyetçilik ile şeriatçı siyaset kutupları olduğunu ifade eden TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, sol siyasetin bu iki cepheye alternatif bir seçenek yaratmak zorunda olduğuna dikkat çekti.
Kemal Okuyan, “Milliyetçi ırkçı siyaset ile Osmanlı özlemi içerisindeki siyasal islam arasında yaşanacak bir kavgada, kavganın kazananı olmaz. Bu kavgada herhangi bir tarafa eklenerek Türkiye’de solculuk yapılamaz. Türkiye düze çıkamaz.
Geçtiğimiz günlerde oynanan Suudi Arabistan’daki maçın, Suudi Arabistan’da oynanmasına izin veren iki tane patrondan bir tanesi Türkiye’nin en güçlü sermaye grubun mensubu Ali Koç. Bu maçın orada oynanmasına imza atanlar, vazgeçtiler. Ama sorumuzu sormamız gerekiyor. Türkiye’de laik duyarlılık son yıllarda tekrar solun elinde bir bayrak haline geldi. Herkes yeniden keşfetti. Ve herkes kendince bir Atatürk öyküsü yazıyor. Türkiye’de patronların, bütün büyük şirketlerin bir Atatürk gölgesi var. Şimdi bu patronlar maçı iptal etti diye laiklik kurtulmuş mu oldu?
Hayır, Türkiye’nin bizim yıllarca söylediğimiz üç temel meselesi var. Bir tanesi Türkiye’deki yoksulluk, bir diğeri NATO’nun ABD emperyalizminin Türkiye’ye yarattığı tehdit, bir diğeri de siyasal islamcılık. Bu üçü iç içe geçmiştir. Meselelerin üçüne aynı anda yaklaşılması gerekiyor ve üçüne birden itiraz etmek gerekiyor. Türkiye’de sermaye egemenliğini sorgulamadan cumhuriyeti savunmak ya da emperyalizme karşı olmadan, Türkiye’de sermayenin egemenliğini sorgulamadan bağımsız bir ülke talep etmek gerçek değil. Sermayeye karşı çıkmadan, NATO’ya karşı çıkmadan laikliği savunamazsınız.” ifadelerine yer verdi.
‘Bir yanda islamcılık diğer yanda ırkçılık. İki ipin ucu da Erdoğan’ın elinde’
Türkiye’de eğer solun yeni bir cephe yaratamazsa yaşanacak büyük gerilimin islamcılık ile milliyetçilik, ırkçılık arasında yaşanacağını ifade eden Kemal Okuyan her iki seçenekteki tarafın da iplerinin Erdoğan’ın elinde olduğunu söyledi.
“Önümüzdeki yakın gelecekte eğer biz yeni bir cephe açıp ortaya çıkmaya başlayan ırkçı milliyetçilik, İslamcılık kutuplaşmasını bozamazsak, Türkiye çok ağır bir tablo ile karşı karşıya kalacak. Çünkü eninde sonunda insanlar karşılarına çıkan sert bir tarafa karşılık bir başka tarafa yaslanırlar. Ancak burada sorun şu, Erdoğan’ın bu iki tarafı da elinde tutabiliyor.” diyen Kemal Okuyan, solun seçenek yaratamadığı bir durumda Türkiye’nin yaşayabileceği en kötü sonuçlardan biriyle karşı karşıya olduğunu ifade ediyor.
‘Türkiye’de yaşanan her çatışma devlet içindeki kavganın bir yansıması’
Türkiye’de aynı zamanda kurumların tarikatlar arasında paylaştırıldığına ve bu tarikatlar arasındaki çıkar çatışmasının kamuoyuna yansıdığına dikkat çeken Kemal Okuyan, solun bu çatışmalardan çıkacak sonuçlara bel bağlanmasının hatalı olacağını ifade etti.
Okuyan “Tarikat işin içerisine girdiğinde çok ciddi bir pasta kavgası var. Türkiye’de şu anda Silahlı Kuvvetlerden, Sağlık Bakanlığı’na, Eğitim Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na bütün devlet kurumlarında tarikatlar kılıç çekmiş durumda. Buradan bakarsak Türkiye’de son dönemdeki Fatih Terim olayı dahil her biri Türkiye’de devlet ve AKP içerisindeki bir kavganın yansıması. O yüzden de eğer bunu bozamaz, sert bir ideolojik siyaset kuramazsak, bu düzen tekrar kazanımla çıkar.
Bu iki kutup karşısında, yani siyasal islam ve ırkçı milliyetçi siyaset karşısında çok sert bir şekilde buradayız diyoruz. Bunu korkusuzca söylüyoruz. TKP yalnızlıktan korkmaz. Türkiye’de düzen dışı bir arayış içerisinde olanların sayısındaki artışı görmezden gelemeyiz.” dedi.
“Maçoğlu nereden aday olacak?”
Yerel seçimlere dair konuşan Okuyan, Fatih Mehmet Maçoğlu’nun önce Ovacık sonra Dersim Belediye Başkanlığı sırasında TKP çatısında gerçekleşen bir ittifak oluştuğunu, dolayısıyla TKP’nin tek karar verici olmadığı ama 8-9 yılı bulmuş bir güçlü anlayış birliğinin ürünü olduğunu hatırlatarak, “Türkiye’de belki bu kadar uzun süren bir ittifak hiç yok. Bu ittifakın da devam etmesi hatta bu ittifakı genişletmek önemli. Türkiye’nin buralara sosyalistler komünistler giremez denilen coğrafyalarına taşımak önemli. Çünkü bu Ovacık da Dersim de aslında tarımsal üretimin baskın olduğu küçük ölçekli yerlerdi.
Şimdi daha gelişmiş büyük kentlerin ilçeleri üzerinde bir tartışma yürüyor, evet Kadıköy bunlardan bir tanesi. Birkaç ilçe daha değerlendiriliyor, Bakırköy, Şişli, Üsküdar ve İzmir’de bir kaç ilçe gündemde. Önümüzdeki günlerde açıklama yapacağız, bu ittifakın kalıcı olması seçime girilecek bölgede belirlenen hedeflerle bir ekip çalışması olarak duyurulacak.” dedi.
Bizim bu yerel seçimlerde üç tane ana hedefimiz var diyen Okuyan “Bir tanesi evet Sayın Maçoğlu’nun adaylığı ama bununla birlikte ittifak olarak Türkiye’de komünist belediyeciliği daha yaygın ve iddialı hale nasıl getiririz. Birkaç yerde belediye başkanı seçtirmek gibi bir iddiamız var, bu konuda da en iddialı olduğumuz yerlerden bir tanesi, depremin en fazla hasar verdiği ilçe Defne. Gerçekten de Defne’de Belediye Başkanlığını kazanabilecek bir etkiye sahibiz. Bunun önemi çok büyük çünkü yıkılmış bir kenti ayağa kaldırma iddiası önemli bir iddia kesinlikle. Komünistler bu iddianın altında kalmaz hatta bu sistemin sahiplerinin beceremeyeceği bir yükü Defne’nin ayağa kalkmasını sağlayabilir.
İkinci hedefimiz belediyelerde mümkün olduğu kadar çok yerde komünist belediye meclis üyesinin meclislere girmesini sağlamak. Çünkü Türkiye’de yerel yönetimler, ihalelerin, rant hesaplarının, imar gündemlerinin döndüğü yerler. Biz halk adına, halkın çıkarlarını toplumun çıkarlarını koruyacak bekçiler dikmek istiyoruz. Bu konuda sözümüz çok net, komünistlerin olduğu bir tek mecliste dolap çeviremezler. Biliyoruz ki yerel yönetimlerde de normalde birbirinin gırtlağını sıkan partiler konu rant paylaşımı olduğunda kol kola giriyorlar biz bunu sabote edeceğiz, izin vermeyeceğiz.
Üçüncü hedefimiz de Türkiye’nin bu dengelerden bağımsız hareket eden yani Cumhuriyet Halk Partisi ve DEM Parti’den bağımsız, ne dediği belli, sosyalizmi savunan, eşitlikçi, cumhuriyetçi, yurtsever, laikliği savunan, bağımsız ve egemen bir ülkeyi savunan bir partinin sesinin yükselmesidir. Bunları gerçekleştirebilecek bir enerjimiz ve örgütlülüğümüz var. Adaylarımızı açıklamaya başladık, Defne’nin ardından Kartal adayımızı da açıkladık iddialı olduğumuz başka bölgeler de var bunları da önümüzdeki günlerde açıklayacağız. Büyükşehirlerde de başka yerlerde de halkımızın CHP-AKP ikiliğine düşmesini istemiyoruz.
“Komünist Belediyecilik örnekleri artacak”
Bir şey daha eklemek istiyorum, Türkiye solunun daha önce hiç girmediği, neredeyse CHP’nin bile %3-%4 oy aldığı bazı yerleşimlerde TKP hem oya yansıyacak hem de örgütlülüğüne yansıyacak bir oluşum içerisinde. Saadet, MHP, Büyük Birlik Partisi’nin olduğu neredeyse İYİP’n bile kadraja giremediği bazı yerleşimlerden söz ediyorum, sayıları şimdilik az elbette ama çok önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz.” dedi.
Solda yerel seçimlere dönük ittifak gündemine dair de değerlendirmelerde bulunan Okuyan, “Bizim Ovacık’tan bu yana yürüttüğümüz ittifakın kimi öznellikleri var ama her şeyden önce SMF ile yürüttüğümüz yerel bir ittifak. Önümüzdeki yerel seçimler için de birçok sol sosyalist oluşum bir araya geldik ve oradan işbirlikleri yapılsın eğilimi çıktı. Mümkün olduğu kadar işbirlikleri yapılsın, kim kiminle hangi yerel işbirliği yapabiliyorsa yapsın, işbirliğinin olmadığı yerlerde demokratik yarış olsun denildi. Sonuçta biz SMF ile bazı yerleşimlerde işbirliği yapacağız. Kimi yerleşimlerde tek bir partiyi desteklenecek, birkaç yerde belki de bağımsız aday çıkarılacak yani her yerde aynı şablon uygulanmayacak. Bizim bir kararımız var sadece Türkiye Komünist Partisi bu seçimde bütün belediyelerde belediye meclisi seçimlerine kendi adayları ile girecek.
Defne özelinde de Defne solcu bir yer Türkiye solunun güçlü olduğu bir yer. Bizim için de önemli bir yer, biz orada çok erken karar aldık, belli bir toplumsallıkla birlikte alan tuttuk dolayısıyla başka bir aday lehine çekilmemiz söz konusu olmaz. Ama Sol Parti, EMEP Türkiye İşçi Partisi bazı yerlerde eğer gözle görülür bir iddia taşıyorlarsa biz onların karşısına aday çıkartmayacağız ve bu partiler oy verilmesi için çağrı yapacağız aynı şeyi onlardan da bekleriz. Bizim yapmayacağımız şey CHP’ye ve DEM Parti’ye oy vermektir. Türkiye’de solun bazı kesimlerinin Cumhuriyet Halk Partisi ile pazarlık içerisinde olduğunu biliyoruz, sen şurada düşük profilli aday göster biz buralarda yokuz vs. Biz bunların parçası olmayız. Zaten kirli bir siyaset var biz de bunun daha da kirletilmesine alet olmayız.