Cihat Dündar’ın sorularını yanıtlayan Ayşegül Banu Şahin ilk eseri olan Bitti Dediğim Yerden-Hercai’den başlayıp gerilim ve heyecanın üst seviyelere ulaştığı Gecenin Ayak Sesleri isimli kitabının bilinmeyenlerine ve hazırlık aşaması süren sürprizlerine kadar anlattı. Kadın Olma Sanatı üçlemesi ile edebiyat yolculuğunda zirveye yerleşen Ayşegül Banu Şahin ile yaptığımız keyifli sohbetimiz sizlerle.
Ayşegül Banu Şahin kimdir?
50 yaşındayım. Evliyim ve 2 çocuk annesiyim. Davranış Bilimleri, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunuyum. Amerika'da yaşıyorum. Gençlik yıllarımdan beri öyküler, şiirler, romanlar yazıyorum. Sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Tipik bir İkizler burcuyum. Hareketli, enerjik ve bir o kadar da inişli çıkışlı. Dostluklara önem veren, kendini sürekli geliştirmeye çalışan, gelecek odaklı biriyim. Gülmeyi, güldürmeyi severim ama o gün ters tarafımdan kalktıysam lanet biri de olabilirim. Herkesin deli bir tarafı olduğuna inanıyorum ve sanırım ben bu tarafımı daha çok seviyorum.
Sevilen ve merakla takip edilen bir yazar olarak eserlerinizden bahseder misiniz?
Öncelikle bu güzel yorum için çok teşekkür ederim. Sevilen ve merakla takip edilen bir yazar profili çizebildiysem ne mutlu bana. Şimdiye kadar yayımlanmış 6 kitabım var. Bitti Dediğim Yerden-Hercai- isimli ilk romanım 2018'de görücüye çıktı. Ağırlıklı olarak tehlikeli boyutlara varan kardeş kıskançlığını işlediğim bu romanım, tahminimden fazla rağbet gördü. Bu da beni yeni eserler yazmak konusunda kamçıladı diyebilirim. Ardından Gecenin Ayak Sesleri adlı ikinci romanım yayımlandı. Bu eserimde de birbirinden oldukça farklı ortamlarda yetişmiş, farklı aile yapılarından gelmiş beş genç karakter üzerinden, ailelerimizin ve dostluklarımızın önemine vurgu yaptım. Biraz gerilim, biraz trajedi, biraz da gerçekleri yansıtan bir roman olduğunu söyleyebilirim. Canparem Kanada'ya Uçuyor ise tamamen kendi hayatımdan bir kesit. Kanada'ya öğrenci olarak gitmeyi düşünen gençlere ve ailelerine ışık tutmayı amaçlayarak, bu bağlamda yaşadığım hem zorlu hem de keyifli süreçleri okuyucuya aktarmaya çalıştım. Annesinin gözünden, küçük yaşta Kanada'ya gönderdiğim oğluma da bir hatıra bırakmak istedim. Son üç kitabım Kadın Olma Sanatı serisi, Vefa, Veda ve Feda bir kitap üçlemesidir. İsminden de anlaşılacağı üzere, kadın olmanın zorlukları, avantajları ve dezavantajları üzerine kaleme aldığım bir eserler serisidir. Her birinin içinde, birbirinden bağımsız üç kadın karakter ve üç ayrı yaşam öyküsü var. Yazarken bile etkilendiğim bu kadınlar, okuyucuyu da aynı ölçüde içine çekmiş olacak ki, çok güzel geri bildirimler aldım. Bir yazar için yazdıklarının doğru kitlelere ulaşması ve anlaşılıp içselleştirilmesi kadar güzel bir şey olamaz bence.
Sizce bir eser oluşturmak için hangi aşamalardan geçilmesi gerekir?
Bu sorunun cevabı herkes için değişkenlik gösterse de ortak olduğunu düşündüğüm yegane şey, çok okumak ve araştırmak gerektiği. Kimse okuyup araştırmadan bir eser ortaya koyamaz diye düşünüyorum. İşin ilk aşaması ve bence en önemli aşaması bu. Yazacağınız esere dair tüm bilgilere öncesinden vâkıf olmanız gerek ki bir şeyler yazabilesiniz. En azından ben öyle yapıyorum. Yeni bir kitaba başladığımda hazırlık aşaması, yazmaktan daha uzun sürüyor. Yazacağım konuları iyice araştırıp özümsediğimde, yazmak çok daha kolay oluyor. Bu konuda şunu da belirtmek isterim, yazdığım kitapları sadece bir kişinin okuyacağını bilsem, yazmaya yine de devam ederdim. Çünkü bu para kazanmak ya da ünlü olmak için yapılabilecek bir meslek değil bence. Yazmak, olaylara dışarıdan bakabilmeyi gerektirdiği gibi, bambaşka bir duygunun, becerinin, hayal gücünün, bilgi dağarcığının da bir silsilesi.
Edebiyat dünyasının istediğiniz ve beklediğiniz rağbeti gördüğünü düşünüyor musunuz?
Edebiyat dünyası tabiri çok geniş bir kavram. Gerek dünya gerekse Türk edebiyatının eski, köklü, tanınır isimleri günümüz gençleri tarafından hâlâ rağbet görüyor diye düşünüyorum. Böyle olması da beni mutlu ediyor tabii. Çünkü ne Dostoyevski'nin, Victor Hugo'nun, Tolstoy'un ne de Oğuz Atay'ın, Sabahattin Ali'nin ya da defalarca ekranlarda dizi olarak izlediğimiz Aşk-ı Memnu'nun yazarı Halid Ziya Uşaklıgil'in yerinin doldurulacağını düşünmüyorum. Onlar duayenler. Bunun yanında elbette günümüz yazarlarının da yadsınamaz bir okuyucu kitlesi var ki bu da umut verici. Tek problem, insanların kitap satın alırken zorlanıyor olması bence. Kitap fiyatları, okuma aşkıyla yanıp tutuşan gençlerimizin önünü kesiyor. En çok da bu sebepten gün geçtikçe kitapların okunma oranları da yazık ki aynı ölçüde düşüş gösteriyor. Ben her ne kadar eski kafa olarak hâlâ kitaplara dokunarak, kokusunu alarak okumayı tercih ediyor olsam da e-kitap gibi uygulamaların var olduğunu da unutmamak gerekir tabii.
Gecenin Ayak Sesleri adlı eserinizin senaryonu yazdınız. O eserin beyaz perdeye uygunluğu fikrine nasıl vardınız?
Gecenin Ayak Sesleri, benim için çok farklı bir tecrübeydi. Çok karakterli, dolayısıyla çok çeşitli aile yapılarını yansıtabildiğim ve içinde gizli mesajlar barındıran güzel bir eser. Aksiyon ve kurgunun bol olduğu, zaman zaman gerilimin tavan yaptığı, geri bildirimlerden yola çıkarak söylemem gerekirse merak uyandıran bir kitap oldu. Kitabımın içindeki karakterleri ve aksiyonu ekran önüne taşımanın iyi bir fikir olduğunu düşünerek senaryosunu yazdım. Bu sayede harika bir tecrübe daha edinmiş oldum. Henüz anlaştığım bir yer yok ama Gecenin Ayak Sesleri'ni beyaz perde de izleyeceğim günü iple çekiyorum diyebilirim.
Sosyal medyada trend olan paylaşımlarınız var. Fenomen olmak gibi bir amacınız var mı?
Sosyal medya, insanların tanınırlığını arttıran güzel bir mecra. Ne kadar çok takip edilirseniz, kendinizi ve ürettiklerinizi o kadar çok kişiye ulaştırmış oluyorsunuz. Her şeyden önce ben bir sanatçıyım ve tek bir özelliğim yok. En azından ruhum öyle. Bu yüzden hayal gücüm ya da yeteneklerim, sadece kitap yazmaktan ya da şarkı söyleyip dans etmekten ibaret değil. İnstagram sayfamı, "@aysegulbanusahin" yoğun olarak kullanıyorum, evet. Bunu yaparken maddi ya da manevi bir çıkar gözetmeksizin, tamamen içimden gelen ve beni yansıtan şeyleri paylaşıyorum. Rağbet görüyor olması da işin keyifli yanı tabii. Sorunuzun net yanıtını vermem gerekirse, fenomen olmak gibi bir amacım yok ve olmayacak da.
Yeni çalışmalarınız nelerdir?
Aslında yeni projelerim hep var. Sadece bir tane de değil ama şu sıralar üzerinde çalıştığım bir eser var ki, beni çok heyecanlandırıyor. Henüz hazırlık aşamasında olduğu için okuyucularıma ulaşması biraz zaman alacak gibi görünüyor ama kaleme aldığımda sular seller gibi akacağına inanıyorum. Üreten insanların kafasında projeler hiç bitmez. Ben de ömrüm yettiğince yazmaya, sevdiğim şeyleri yapmaya, sık sık da sosyal medya aracılığıyla paylaşmaya devam edeceğim. Yeni projelerde görüşmek üzere. Takipte kalın. Hoş çakalın.