Birleşmiş Milletler (BM), bu yıl ormanların yaşam ve insan sağlığı bakımından önemine dikkat çekmek için 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası’nın temasını “Sağlıklı İnsanlar İçin Sağlıklı Ormanlar” olarak belirledi.
Ormanların; su üretimi, iklim düzenleme, biyolojik çeşitliliği koruma, erozyonu önleme, havayı temizleme gibi birçok ekosistem hizmeti bulunuyor. Tüm bunların yanında ormanların insan sağlığı ve refahı için de vazgeçilmez doğal varlıklar olduğunu kaydeden TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Ormanlar iklim değişikliğinin neden olduğu ısı ve aşırı hava olaylarına maruz kalmada tampon görevi görürler. Şehir içindeki ağaçların, trafik ve endüstriden kaynaklanan kirletici gazları emerek toz, kir ve duman gibi partikülleri filtreleme etkileri vardır ve bu sayede şehirdeki nüfusu solunum yolu hastalıklarından korurlar. Bunun yanı sıra, ormanda vakit geçirmenin; stresi, depresyonu, kaygı ve gerginliği azaltıcı etkileri de vardır. Ayrıca başta kanser olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar ormandaki bitkilerden elde ediliyor” diye konuştu.
Orman tahribatı tüm canlıların yaşamını tehdit ediyor
Orman varlıkları üzerindeki baskıların hastalıklara maruz kalma riskini artırdığını hatırlatan Deniz Ataç, “Yapılan araştırmalar 1960’tan itibaren bildirilen hastalıkların %30’dan fazlasının başta ormanlar olmak üzere doğal alanların tahribatına bağlı olarak gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Ormanlar yalnızca insan sağlığı ve refahı için değil evimiz olan dünyamızda yaşayan tüm canlılar için de yaşamsal olma özelliği taşıyor. Barındırdıkları zengin bitki türü çeşitliliği yanında, sürüngenlerin %80’ine, kuş türlerinin %75’ine ve memelilerin %68’ine ev sahipliği yapıyor. Yapılan tahribatlar, türlerin yaşam alanlarının daralmasına, parçalanmasına ve bunun sonucunda yaşam alanlarının yok olmasına neden oluyor. Ormansızlaşma biyolojik çeşitlilikteki tür kayıplarının da en önemli nedenlerinin başında geliyor. Hala her yıl 10 milyon hektar orman tahribatı yapılan gezegenimizde, bu süreci durdurmadığımız taktirde başta kuraklık, artan sel ve taşkınlar, erozyon olmak üzere aşırı hava olayları nedeniyle daha kötü senaryolarla da yüzleşmek zorunda kalabiliriz” ifadelerini kullandı.
Kuraklığa karşı orman varlıklarımızı koruyalım ve sayısını artıralım
İklim krizinin etkilerini kuraklık olarak yaşamaya başladığımız bu günlerde, ormanların tatlı su temini açısından önemi de hızla artıyor. Suyun, ormanlarımız gibi insan sağlığı açısından vazgeçilmez bir doğal varlık olduğuna işaret eden Deniz Ataç, “Yapılan analizler, %30’u ormanlarla kaplı su havzalarının orman miktarı daha az olan havzalara göre %25 daha fazla su ürettiğini gösteriyor. Bu da o havzada su üretiminin daha uzun dönemler devam edebileceği ve özellikle kurak dönemlerde o bölgedeki su varlıklarının devamı için bir avantaj olabileceği anlamına geliyor. Ancak orman yangınları, arazi kullanım değişikliği gibi nedenlerle orman örtüsünün tahrip edilmesi sonucunda suyun döngüsü yani yeryüzü ile atmosfer arasında devamlı bir şekilde yaptığı hareket bozuluyor. Su varlıklarının yönetimindeki yanlış politikalar nedeniyle tüm canlılar için yaşamsal öneme sahip temiz ve yeterli tatlı suya erişim zorlaşıyor” şeklinde konuştu.
“Su azlığı’ içinde kabul edilen ülkemizde temiz ve yeterli tatlı suya erişim hakkının tesisi için koruma politikaları geliştirilmelidir” diyen Ataç, “Kentsel, tarımsal ve sanayi maksatlı kullanımda mutlak surette tasarruf tedbirleri acilen hayata geçirilmelidir. İklim krizine bağlı kuraklığa karşı dirençli hale gelebilmek ve yaşamı devam ettirebilmek için ormanlarımızın korunmasının yanında, orman alanlarının daralmasına, orman örtüsünün bozulmasına veya orman ekosisteminin bütünlüğünün zedelenmesine neden olacak her türlü faaliyetten vazgeçilmesi gerekmektedir” dedi.