Osmangazi Belediyesi'nde torpil iddiaları, liyakat eksikliği ve sosyal hizmetlerde yaşanan ihmaller gündemde. İşte tüm detaylar..
Bu yazı'da sizden gelenleri derledim ve kamuoyu ile paylaşmak istiyorum...
Merhaba Erdal Bey,
Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığınız “Osmangazi Belediyesi’nde Neler Oluyor?” başlıklı yazınızı dikkatle okudum. Öncelikle kaleminize sağlık. Gözlem gücünüz ve meselenin özüne dokunan ifadeleriniz takdire şayandı. Ancak ne yazık ki, yazınıza konu olan meselelerin buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu söylemek durumundayım.
Asıl meseleler derinlerde yatıyor. Biraz daha derinlemesine bakıldığında, Osmangazi Belediyesi'nde sosyal hizmet alanında yaşananlar hem vicdanları hem de kamu yönetimi anlayışını sorgulatır nitelikte.
Torpil Mi, Liyakat Mi?
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” derler. Ancak kamu kurumlarında yoğurt yiyiş değil, liyakat esastır. Ne var ki Osmangazi Belediyesi’nde görev atamalarında torpil mekanizmasının nasıl işlediğini örneklerle görmezden gelmek mümkün değil.
Geçmişte iç mekan şefi olarak görev yapan Adem Bey’in görevden alınışı bu konuda önemli bir kırılma noktasıydı. Bu görevden alınma sürecine dair detaylar incelendiğinde, sadece görev değişikliğiyle sınırlı kalmaması gereken bir tabloyla karşı karşıyayız. Belediyedeki ilişiği tamamen kesilmesi gerekirdi diyorsam, bu bir temenniden öte kamu vicdanının sesi olarak okunmalıdır.
Aile Şirketi Gibi Bir Belediyecilik
Geçtiğimiz yazınızda da değindiğiniz gibi, Osmangazi Belediyesi adeta “aile şirketi” gibi işletilmeye devam ediyor. Sosyal hizmet birimlerinde görev yapan bazı isimlerin aile bireyleriyle birlikte aynı çatı altında bulunması, vatandaşın “bu işe nasıl giriliyor?” sorusunu sormasına neden oluyor.
-
Barem adlı yaşlı bakım merkezinde görevli hasta bakıcı Merve Yıldız’ın ailesinin de belediye kadrosunda yer alması,
-
Aynı birimde hemşire yardımcısı olarak görev yapan çalışanın babası belediyeden emekli, abisi ise aktif çalışan...
Bu liste uzayıp gidiyor. Kamu hizmetinde şeffaflık ve adalet ilkesi sadece sözde kalırsa, vatandaşın devlete güveni sarsılır.
Görünmeyen Yüz: Sessizlik, İhmalkârlık, Risk
Geçtiğimiz haftalarda yaşanan bir olay tam da bu ihmalkârlığın yansımasıydı. BAREM’de yaşlı bir vatandaşın yaklaşık bir saat boyunca asansörde mahsur kalması, üstelik ne hemşire ne de hasta bakıcının bu durumdan haberdar olmaması kabul edilemez bir tabloyu gözler önüne seriyor. Dikkatli bir güvenlik görevlisinin fark etmesiyle felaketin eşiğinden dönülmüş oldu.
Peki ya fark edilmeseydi?
Bir yaşlının orada fenalaşması, belki de kalp krizi geçirip hayatını kaybetmesi işten bile değildi. Üstelik olay yaşanırken bazı görevlilerin telefonlarında oyun oynaması, ciddiyetsizliğin ve duyarsızlığın ne boyuta ulaştığını gösteriyor.
Göstermelik Duruşlar Değil, Samimiyet Gerek
Bu köşe yazısında bir diğer dikkat çekmek istediğim konu ise yöneticilerin değişken siyasi vitrinleri. Eski yönetim zamanında odasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın afişleriyle boy gösteren yöneticilerin, yeni yönetimle birlikte birden bire siyasi duruşlarını değiştirmiş gibi görünmeleri, inandırıcılığı zedeliyor.
Koltuk için eğilip bükülmek, bugün kazandırsa da yarın ahlaki ve toplumsal değerlerden çok şey kaybettirir.
Son Söz: Dürüstlük ve Hesap Günü
Belediyecilikte esas olan; şeffaflık, liyakat, adalet ve halkın yararına çalışmaktır. Koltuklar gelip geçici, ama görev süresince yapılan her şey bir gün mutlaka halkın vicdan terazisine çıkar.
Biz büyüklerimizden, atalarımızdan bir şey öğrendiysek o da şu olmalı:
Elif gibi dik durmalı, eğilmemeli. Menfaat için yön değiştirmemeli.
Bu vesileyle şunu sormak istiyorum:
Tüm bu olanlar hak mı, adalet mi?
Cevabı yine vicdanlar verecek.
Saygılarımla, XXXXX